KADIN PİSKOLOJİSİ

SAÇ ŞEKLİNİZ KİŞİLİĞİNİZİ YANSITIYOR:
"Saç modelleri insanın ruh hali hakkında bilgi verir" diyen Türkiye Berberler ve Kuaförler Federasyonu Başkanı Bayram Karakaş, özellikle kadınların model seçerken tereddüt ettiğini söyledi ve saç şekline göre insanları analiz etti.
Dağınık Saç: Kadınlarda dağınık saç modeli kendinden emin, özgürlüğüne düşkün bir kadını yansıtıyor.
Kısa Saç: Kısa saçı, daha erkeksi yapıdaki kadınlar kullanır.
Arkadan Bağlanan Saç: Kadının neşesini gösterir. Bu model, bazen ilgi beklendiğini de anlatabilir.
Topuz Modeli: Ağırlığını hissettirmek, asaletini göstermek, bulunduğu ortamın önemini vurgulamak isteyen kadınlar tarafından tercih edilir. Arka topuz ve ön kısmındaki bir miktar dağınık saç şekli ise genellikle büro gibi kapalı ortamlarda çalışan kadınların modelidir. En rahat saç tipidir.
Fönlü Saçlar: Sıklıkla fön çektiren kadınlar, hayatının monotonluğundan sıkılmış olabilir ve bazı değişiklikler istediğini gösterir.
Bakımsız Saçlar: Bakımsız, düzensiz saçlar, depresyon haline işaret eder.

Stresin en iyi ilacı: Siyah çay

Bilim adamlarının son yaptığı araştırmaya göre siyah çay, vücuttaki stres hormonları seviyesinde doğrudan etki yapıyor. Psychopharmacology isimli Sağlık dergisinde yayınlanan sonuçlar, siyah çay içenlerin stresten çok daha çabuk arınabildiğini ortaya koydu.İngiltere'de bulunan University College London'da yapılan araştırmalar sonucu, siyah çayın insanlar üzerinde anti-stres etkisi bulunduğu bildirildi. Bilim adamlarının yaptığı incelemelere göre siyah çay, vücuttaki stres Hormonlarının seviyesi üzerinde doğrudan etki gösteriyor. Araştırmaya katılanlar içinde, 6 hafta boyunca Günde 4 kez çay içenlerin kanlarında bulunan cortisol isimli stres Hormonu seviyelerinin, stresli geçen etkinliklerin ardından ölçüldüğü ve oldukça stres hormonunun beklenenin daha altında olduğu görüldü.
Araştırmanın uygulandığı deneklerin normal yaşamlarında düzenli olarak çay içme alışkanlığı bulunanlar arasından seçildi. İlk aşamada bütün denekler çay içme alışkanlıklarına bir süre ara verdi. Araştırma kapsamında denekler iki gruba ayrılarak, bir gruba normal siyah çay verilmeye devam edilirken, diğer gruba siyah renkli olan, tadı da çay ile benzer olan ancak siyah çaydan farklı bir bitki çayı verildi. Her iki grubun da, stresli oldukları durumlardaki, cortisol, kalp atışı ve kan Basıncı değerleri ölçüldü. Daha sonra deneklere 3 farklı sorun meydana getirilerek, her bir denek Kamera karşısında, içinde bulundukları durum nedeni ile tartıştı. Yaşanılan sorun sonucunda, stres hormonu, tansiyon ve kalp atışı değerleri yeniden ölçüldü. Her iki grubun stres seviyeleri benzer çıkmasına rağmen, 50 Dakika sonunda, normal çay içen grubun stres seviyesi yüzde 47 oranında düşerken, sahte çay verilen grubun stres seviyesi en fazla yüzde 27 oranında düşebildi. Çay içenlerin, yaşadıkları sorunların ardından daha hızlı ve kolayca rahatlayabildikleri ortaya çıktı.

ÇAY İÇENLERDE KALP KRİZİ RİSKİ DAHA AZ

Araştırmanın bir diğer sonucuna göre ise, çay içenler, içmeyenlere göre daha az kan pıhtılaşmasına bağlı gelişen kalp krizi geçirme riski taşıyor. University College London Halk sağlığı ve Salgınlar bölümü Profesörü Andrew Steptoe, halk arasında, çay içmenin, günlük yaşamdaki stresli durumlarda rahatlatıcı olduğuna inanıldığını, ancak şimdiye dek ilk kez bunun bilimsel bir araştırma ile test edildiğini söyledi. Deneklerin hiç birinin içtikleri çayın gerçek çay olup olmadığını bilmediklerini de söyleyen Profesör Steptoe, çayın içindeki hangi Maddenin rahatlamaya ve stresi yenmeye neden olduğunun bilinmediğini sözlerine ekledi.
Andrew Steptoe, ayrıca, çayın içinde birçok farklı maddenin bulunduğu ve bu maddelerden catechin, polyphenol, flavonoid ve amino asitlerin beyindeki vericileri etkilediğinin daha önceki araştırma sonuçlarından ortaya çıktığını, ancak bu araştırma ile bu farklılığın nedenlerine ilişkin bir şey söylenemeyeceğini belirtti. "Bizim araştırmamız, siyah çay içmenin, günlük yaşamdaki stresten kurtulmak ve çok daha hızlı rahatlamakta etken olduğunu ortaya çıkardı, bununla birlikte, çay içmek, stres hormonunu normale indirirken çok etkili." diyen Steptoe, bu araştırma sonuçlarının sağlık için çok büyük bir bilgi olduğunu, stres seviyesinin yavaş yavaş normale dönmesinin kronik rahatsızlıklara ve koroner kalp hastalıklarına yolaçtığını söyledi. Araştırma, University College London'daki bilimadamları, Andrew Steptoe, Leigh Gibson, Raisa Vounonvirta, Emily Williams, Mark Hammer, Jorge Erusalimsky ve Jane Wardle tarafından yönetildi. University College of London (UCL) 1826'da kuruldu. Oxford ve Cambridge'den sonraki ilk İngiliz üniversitelerinden biri olan UCL'de Hukuk, Mimarlık ve Tıp alanında eğitim veriliyor.

Stresle mücadele için su sesi dinleyin

60 kadını 3 gruba ayıran bilim adamları, bazılarına müzik, bazılarına su şırıltısı dinletti. Son gruptakiler ise sessiz ortamda bırakıldı. Aynı stresli duruma maruz bırakılan katılımcıların tükürüğünde stresi gösteren hormonların düzeyi incelendi.
Müzik dinleyenlerin stres düzeyinin, su şırıltısı dinleyenlerden çok daha fazla olduğu görüldü. Su sesi dinleyenlerde ise stresin azaldığı belirtildi.
Araştırma, "PLOS ONE" dergisinde yayımland

Kadınlar daha çok ruhsal sorun yaşıyor


Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Tayfun Turan, tüm dünyada kadınların erkeklerden daha çok ruhsal sorun yaşamasının nedeninin gördükleri şiddet olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Tayfun Turan, tüm dünya ülkelerinde kadınların erkeklere göre daha fazla şiddete maruz kaldıklarını belirtti. Bu nedenle kadınların ruhsal hastalıklarla karşı karşıya kalma risklerinin yüksek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Turan, şiddet sona erse bile kadının psikolojisi üzerindeki izlerin silinmediğine dikkat çekti.

KADININ BENLİK DEĞERİ ZEDELENİYOR

Şiddet görmenin en uzun soluklu etkisinin kadının benlik değerinin zedelenmesi olduğunu vurgulayan Prof.Dr. Turan, “Bu da birçok önemli psikiyatrik durum ve hastalıklara zemin hazırlıyor. Kadınların yüzde 32’sinde depresyon ya da anksiyete bozukluğu oluşuyor. Eş şiddetinden sonra kadınların yüzde 84’ünde travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıkıyor, alkol-madde- sigara kullanımı yaygınlaşıyor, ciddi intihar girişimleri ve sonucunda ölümler olabiliyor. Yani kolayca önlenebilecek bir sorunun sonuçları oldukça vahim gözüküyor” dedi.

GELİŞMİŞ ÜLKELERDE BİLE ŞİDDET ÜRKÜTÜCÜ BOYUTLARDA

Prof. Dr. Turan, ABD, İran ve Türkiye’deki şiddet istatistiklerine dair şu bilgileri verdi:
“ABD’de evli kadınların yüzde 25’i hayat boyu eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalıyorlar. Bu ülkedeki kadınların yüzde 52’si bir fiziksel saldırıya, yüzde 36’sı cinsel saldırı ya da tecavüze uğruyor. Görüldüğü gibi ABD gibi gelişmiş bir ülkede bile rakamlar dikkat çekici ve ürkütücü boyutlarda. İran’da ise kadınların yüzde 59’u ev içi şiddetle karşı karşıya kalıyor. Ülkemize bakınca da aile içerisinde kadınların yüzde 34’ü fiziksel yüzde 53’ü sözel şiddete uğruyor.”

PSİKOLOJİK ŞİDDET DAHA YIPRATICI

Şiddet denilince yalnız fiziksel şiddetin anlaşılmaması gerektiğine dikkat çeken Turan, “Şiddet; fiziksel, sözel, cinsel, psikolojik-duygusal, ekonomik şiddet olarak sınıflandırılabilir. Kadının ‘başkalarının yanında küçük düşürülmesi (örneğin çocuklarının önünde), dolaylı ya da doğrudan tehdit edilmesi, arkadaşları ya da ailesiyle görüşmesine engel olunması’ ruhsal-duygusal şiddet türlerine örnektir ve fiziksel şiddetten daha yaygındır, belki de daha yıpratıcıdır. Aşağılayıcı sözler sarf edilmesi, lakap takma sözel şiddet türü içinde değerlendirilebilir. Hiç farkına varamadığımız bir şiddet türü de ekonomik olandır. Kadının elindeki parasının alınması ya da para verilmemesi, çalışmasına izin verilmemesi ilk akla gelen örnekler” diye konuştu.

KADIN KADININ KURDUDUR

Kadına yönelik şiddetin yalnızca ev ile sınırlı kalmadığını ifade eden Prof. Dr. Tayfun Turan, son yıllarda iş yerinde şiddetin boyutlarının da arttığını kaydetti. Şiddetin normalleştiğini dile getiren Turan, şunları söyledi: “Kadının saçı uzun aklı kısa, erkek döver de sever de gibi kadını şiddete açık hale getiren birçok atasözümüz, deyimimiz de var. Atalarımızın başka amaçlarla söylediklerini düşündüğüm bu sözler sonraları kadına şiddet algısının normalleşmesine neden olmuş gibi gözükmektedir. Sadece bunlar değil birçok TV dizisi de her türlü şiddetin normalleştirilmesine hizmet etmektedir. Bu, toplumun her kesiminde travmalara ve sonuçta ruhsal bozuklukların oluşmasına katkı sağlamaktadır. Ailelerin ve toplumun temel taşlarının yerinden oynamasına sebep olmaktadır.”

KADIN ŞİDDET GÖRSE DE EVİ TERK EDEMİYOR

Kadınların şiddet görmelerine rağmen, utanma, toplumdan izole edilme ve ekonomik kaygılar nedeniyle çoğu zaman evi terk edemediğini belirten Turan, “Öncelikle yapılması gereken toplumun şiddet algısındaki çarpıklıkların giderilmesi için ilgili kurumların birlikte hareket etmesinin sağlanmasıdır. Bence en önemlisi de bu algının değişmesine en çok katkı sağlayacak olan anne ve babaların bilinçlendirilmesidir. Şiddeti uygulayanı yetiştiren de annelerdir, önlenmesinde de annelere çok görev düştüğünü vurgulamam gerekir. Bu şekilde şiddetin yol açtığı psikiyatrik sorunlar, toplumsal çöküntüler, insan ve ekonomik kayıplar da azalacaktır” dedi.

Regl döneminde kadınların kişiliği değişiyor

Regl döneminde ruhsal ve fiziksel olarak çöküntü yaşayan kadınlar, o dönemde adeta kişilik değiştiriyor. Bu sendromla baş etmenin ise iki yolu var: Doğum kontrol hapıyla hormon dengesini sağlamak ve serotoninin ilaçlarla artmasını sağlamak...
Kadınlar her ay regl dönemlerine yakın, fiziksel ve ruhsal gerginlikler yaşıyor. İşyeri ve aile içi tartışmalar en çok bu dönemde baş gösteriyor. Çünkü kadınların hoşgörüsü, sabrı, dayanma gücü en aza iniyor. Gece sürekli delinen uyku, şiddetli baş ve karın ağrıları, halsizlik, aşırı tatlı yeme isteği, mutsuzluk ve karamsarlık kadınları esir alıyor.

DANIŞIN!

Uzmanlar regl öncesi sendromu yaşayan kadınların bunu kabullenip her ay şiddetli ağrılar çekmek yerine kadın doğum doktorlarına danışmalarını tavsiye ediyor. Acıbadem Hastanesi Adet Öncesi Gerginlik Sendromu Kliniği Sorumlusu Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özkan Öztürk, regl öncesi dönemde her 100 kadından 95'inin fiziksel ve ruhsal gerginlikler yaşadığını söylüyor. Öztürk'e göre kadınların yüzde 40'ı ise bu gerginlik yüzünden günlük yaşamda sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Bunların da yüzde 5-10'u, çok ciddi boyutlarda rahatsızlık duyduğunu ifade ediyor. Eğer bu belirtiler kişinin günlük yaşantısında ciddi bozukluklara neden olmuyorsa, tedaviye gerek duyulmuyor. Çünkü bu, normal iletişimi bozmuyor. Ancak hasta bundan rahatsız oluyorsa, ilişkilerinde kopukluklar yaşıyorsa, mesleki yaşamı etkileniyorsa; regl öncesi gerginlik sendromu yaşıyor anlamına geliyor.

Gülmenin bilmediğiniz faydaları

Araştırmalar, gülmenin ve kahkaha atmanın sağlığa faydalı olduğunu ve hayatımızın pek çok alanında pozitif etkiye sahip olduğunu göstermektedir.

Gülümsediğinizde endorfin salgılarsınız

Endorfin bize mutluluk veren ve stres seviyemizi düşüren hormondur. Gülümseyemiyorsanız yalandan yüzünüze bir gülücük yerleştirin. Bu bile endorfin salgılamanız için yeterli olacaktır. Çünkü beyin, her iki tip gülümsemede aynı kaslar çalıştığı için, gerçek gülümseme ile yalancı gülümsemeyi ayırt edemez.

Endorfin kendimizi mutlu hissetmemizi ve stresimizin azalmasını sağlar

Aynı zamanda vücudun doğal ağrı kesicisidir. Kronik ağrılara sahip insanlar için gülmek acı ile başa çıkmak için iyi bir yöntemdir. Ayrıca, düştüğünüz zamanlarda gülerek ağrınızı azaltabilirsiniz.

Endorfin arttıkça stres hormonu kortizol azalır

Kendimizi stresli ve gergin hissettiğimiz zamanlarda kortizol daha aktif olur ve hoş olmayan duygular hissetmemizi sağlar.

Gülmek ciğerleri genişletir, vücuttaki kasları esnetir ve özdengeyi uyarır

Bu, vücuda egzersiz yapmış gibi fayda sağlar ve oksijen alımınızı destekler.

İyi bir kahkaha duygularınızı serbest bırakmanızı sağlar

İçinizde tuttuğunuz duyguları serbest bırakmanın en iyi yolu iyi bir kahkaha atmaktan geçer. Her şey siz gülümsedikten sonra, gözünüze, daha iyi ve daha kolay görünecektir.

Gülümsemek çekici olmanızı sağlar

Gülümsemek, insanların size yaklaşabilmesi için cesaret verir. Gülümsediğiniz zaman başkalarıyla daha kolay iletişime geçebilir ve daha çok eğlenebilirsiniz. Üstelik iyi hisler ve gülümsemek bulaşıcıdır, başkalarına da iyi hisler aşılayabilirsiniz.

Mutlu ve pozitif bir ifade hayatınız boyunca size yarar sağlar

İş görüşmelerinde güler yüzlü olmak size avantaj sağlar, kendinize güvendiğinizi gösterir. Stresli anlarla daha rahat başa çıkabilirsiniz ve etrafınızdaki insanlarla daha sağlıklı ilişkiler kurabilirsiniz.

Nasıl daha fazla gülebilirsiniz?

Düzenli olarak gülümseyin ya da kahkaha atın ve böylece beyninizin salgıladığı hormonlar sayesinde kendinizi daha iyi hissedin.Komik filmler, televizyon şovları ve tiyatrolar izleyin.Sizi mutlu hissettiren insanlarla vakit geçirin.Gülümseyebilecek şeyler bulun.

Greyfurt stresi azaltıyor

Turunçgiller familyasının en faydalı üyesi greyfurttur.

Yaprakları derimsi, çiçekleri beyazımsı renkli ve ilk Jamaika'da ortaya çıkmış bir meyvedir. Bol miktarda C vitamini içerir.
Bunun dışında A, B vitaminleri ile kalsiyum, potasyum, magnezyum, bakır, sodyum ve fosfor mineralleri açısından da zengin bir meyvedir. Daha birçok faydalarını sizler için bir araya getirdik;
- Kansere karşı koruyucudur özellikle kolon, prostat, akciğer kanserine karşı daha etkilidir.
- Bağırsakların düzenli olarak çalışmasına yardımcı olur.
- Kalp hastalıklarından korur.
- Bağışıklık sistemini güçlendirir.
- Kanı temizler.
- Grip, nezle gibi hastalıklarının tedavisine yardımcı olur.
- Hazmı kolaylaştırır..
- Kabızlığa iyi gelir.
- Dişetlerini korur.
- Antioksidan özelliği vardır.
- Cildin yapısını kuvvetlendirir ve akne oluşmasını engeller.
- Bedensel ve zihinsel yorgunluğu giderir.
- Stresi azaltır.

Sporun psikolojik faydaları

Kimi zaman düzenli spor yapmak sizi zorlayabilir. Ama faydaları okuyunca spor yapmak için daha istekli olacaksınız.

Sosyalleşmenizi sağlar

Eğer çekingen bir insansanız fakat yeni arkadaşlıklar kurmaktan da hoşlanıyorsanız bunu başarmanın en kolay yolu spor yapmaktır. Pek çok spor dalı birden fazla kişiyle yapılır ve bu da insanların kaynaşmalarını ve arkadaşlıklar kurmalarını sağlar.

Sizi mutlu kılar

Pek çok araştırma spor sırasında vücudumuzun dopamin salgıladığını kanıtlamıştır. Dopamin, bizim mutlu ve heyecanlı olmamızı sağlayan bir hormondur ve bu nedenle de spor yapan kişi kendini mutlu hisseder.

Rahatlamanıza yardımcı olur

Hangi sporu yaparsanız yapın sonunda kendinizi rahatlamış ve stresinizden arınmış hissedersiniz.

Dürtülerinizi kontrol edebilirsiniz

Spor, disiplin gerektirir ve bu disiplin de bizim agresif dürtülerimizi kontrol altına almamıza yardımcı olur.

İçsel çatışmalarınızı ifade etmenizi sağlar

Başkalarına anlatmadığınız içsel sorunlarınız ya da özel dertleriniz varsa spor bunları çözmenize yardımcı olur. Siz, kendinizi mutlu hissettiğiniz zaman özgüveniniz de artar. Böylece etrafınızdaki insanlara ve kendinize daha çok güvenirsiniz.

Daha organize ve motive olursunuz

Spor yapmak için gereken disiplin sizin daha organize ve daha motive biri olmanızı da sağlar.

Uykusuzluğun bir numaralı tedavisidir

Uyku kalitenizi arttırmanın yolu günde 20-30 dakika spor yapmaktan geçer. Çünkü spor, rahatlamanızı sağlar ve böylece daha iyi uyursunuz. Ertesi güne de daha enerjik ve dinlenmiş başlarsınız.

Stres kadınları yaşlandırıyor

Dr. Ali Ayas; strese giren kadınların vücudunda neler olduğunu anlatıyor.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Ali Ayas, bilimsel araştırmalara göre uzun süre strese maruz kalan kadınların vücudunda hücrelerin daha fazla serbest radikal ürettiğini, bu zararlı maddelerin de kadınların yaşlanma sürecini hızlandırdığını belirtiyor...
Strese giren kadınların vücudunda neler oluyor
* Cildi bozuyor; cilt yaşlanması ve kırışıklıklar gibi sorunlar çıkıyor.
* Cildin nem ve yağ dengesini bozuyor.
* Stres altında ter bezleri daha fazla çalışıyor.
* Akneleri artırıyor ve alerjik reaksiyonlara yol açıyor.
* Saçların dökülmesine ya da beyazlaşmasına neden olabiliyor.
* Bazı insanlarda tırnak ve saçların uzaması yavaşlıyor.
* Sinirlendiğimizde, öfke ve endişe gibi duygular bizi ele geçirdiği anda, yüz mimiklerimiz değişiyor.
* Göz, alın ve ağız çevresinde kasılmalar başlıyor.
* Dudaklar uçukluyor.
* Stres altında bozulan kan dolaşımı, kılcal damar genişlemelerine ve varislere yol açıyor.

KESİNTİSİZ STRES, KROMOZOMLARI KISALTIYOR

Aralıksız olarak devam eden stresin sağlığa zarar verdiği artık kesin olarak biliniyor. Yapılan son bilimsel çalışmalar da, insanların stres yüzünden hastalıklara niçin daha duyarlı hale geldiğini gösteriyor. Dr. Ali Ayas, uzun yıllar devam eden stresin, belli başlı beden hücrelerinin ömrünü kısaltarak, insanların daha çabuk yaşlanmalarına neden olduğunu söylüyor. Yıllarca stres altında yaşayan 58 kadını inceleyen Amerikalı bilim adamlarına göre stres altında kalan bağışık hücrelerindeki kromozom uçları, sağlıklı kadınlarınkine göre daha kısa.
DNA´nın bu bölümlerindeki uzunluk, hücrenin ne kadar süre daha bölüneceğini belirliyor. Belli bir kısalığı aştıktan sonra ise önemli genetik bilgiler yok oluyor ve hücre ölüyor. Kadınlar gündelik yaşamda ne kadar çok strese girerlerse ve stres durumu ne kadar uzun devam ederse bu kromozom uçları o denli kısalıyor, bunları tamir eden enzimin etkinliği düşüyor ve hücreler daha fazla serbest radikal üretiyor. Bu durum da yaşlanmaya yol açıyor.

STRESLİ KADIN, YAŞLANDIRAN MADDELER ÜRETİYOR

Stres seviyesi çok yüksek olan bazı kadınların hücreleri biyolojik açıdan bakıldığında on yıl daha yaşlı görünüyor. Araştırmacılar, stres hormonunun artışına bağlı olarak daha fazla serbest radikal üretildiğini tahmin ediyor. Vücutta stresin etkisiyle üretilen serbest radikaller ise "tamir edici enzime" zarar veriyor. Hızlandırılmış hücre yaşlanması, stres yaşayan insanlarda kalp hastalıkları veya bağışıklık sisteminde zayıflama gibi sorunların daha sık ortaya çıktığını açıklıyor. Stres, kortizol hormonunu artırıyor.
Özellikle düzenli ve yoğun strese maruz kalındığında yaşlanmayla doğal olarak artacak olan kortizol hormonu genç yaşlarda artmaya başlıyor. Kortizol hem hücre yaşlanmasını hızlandırıyor hem de vücudun savunma sistemini zayıflatıyor. Bu nedenle yaşlılıkta yakalanacağımız hastalıklara daha erken yaşlarda yakalanma olasılığı artıyor. Yine, kadınlık hormonlarından östrojen, başta cilt ve kemikler olmak üzere bedenin yaşlanmasını azaltan etkilere sahiptir. Yoğun ve sürekli strese maruz kalan kadınlarda östrojen salınımı düzensizleşiyor. Bu durum gerek ruhsal hastalıklara yatkınlığı artıyor, gerekse yaşlanmayı hızlandırıyor.

Mutsuz olduğunuzu gösteren 4 işaret

Mutsuz olduğunuzu anlamak için işte size 4 işaret.


1- Çok fazla TV izlemek

Bazen stresli bir günün sonunda gece boyunca TV izlemek kaçınılmazdır. TV dizileri ve yarışmaların arasında beyniniz gevşeyip, çalışmaya ara verir. Ancak bu sizin günlük rutininiz ise elinizdeki kumandayı bir süreliğine kenara bıraksanız hiç fena olmayacak. Ne yazık ki yapılan araştırmalara göre TV izleme süreniz ne kadar fazlaysa, mutluluk düzeyiniz de o kadar düşük anlamına geliyor. Vaktinizi arkadaşlarınızla geçirin, çeşitli yardım organizasyonlarında gönüllü olmaya çalışın.

2- Sorunlu ilişkiler

Artarak devam eden can sıkıntısı tükenmekte olan bir ilişkinin de işaretidir. Mutsuz insanlar gelecekte karşılarına çıkan problemleri çözmekte ve onlarla yüzleşmekte sorun yaşarlar. Yeni insanlarla tanışmazlar ve arkadaş çevrelerini genişletemezler. Ve insan ilişkilerinde sorun yaşadıklarında hoşnutsuzluk yakalarını bırakmayan bir alışkanlık haline gelir. Aslında sorunlu ilişkiler mutsuzluğun sebebi olabileceği gibi sonucu da olabilir.

3- Uykusuz geceler

Araştırmalar uykusuzluk ile mutluluk düzeyinin birbirleriyle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Uyku sorunu çeken insanlar, stres hormonu olarak da bilinen cortisol'ün etkilerine daha açıktır. İşte bu yüzden egzersiz yapmak ve uyku öncesi rahatlamak yeterli uyku almanıza yardımcı olabilir.

4- Stres düzeyi

Bilimsel araştırmalar, çevrenin insanların mutluluk düzeyinde büyük rol oynadığını gösteriyor. Güvende hissetmek ve rahatlık, tatmin ve memnuniyet hislerinin ortaya çıkmasında önemlidir. Aşırı stresli bir ortam endişe ve güvensizliğe neden olur. Elbette stresi hayatımızdan tamamen çıkaramayız ama olumlu düşünmek duygusal stres düzeyinin azaltılmasında önemli bir faktördür. Ayrıca çeşitli bedensel ve ruhsal rahatlama yöntemleri de bu konuda yardımcı olacaktır.

Sıcakta karar vermeyin

Aşırı sıcak hava ve nem psikolojik hastalıkları tetikliyor ve beraberinde stresli bir dönem geçirilmesine sebep oluyor.

Memorial Hizmet Hastanesi Psikoloji Bölümü'nden Uz. Psk. Sevda Sevimli Yurtseven, sıcakların insan psikolojisi üzerindeki etkileri ile baş edebilmek için alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi.

Sıcak hava panik atağı tetikler

Aşırı sıcak havalar canlılar üzerinde stres yaratabilir. Stres, organizmanın uyumunu bozan olaylara ve yaşadığı değişikliğe uyum sağlama tepkisidir. Stresle beraber vücutta bir takım kimyasal değişiklikler meydana gelecektir. Kişiler karşılaştığı stres verici durumdan ya kaçacak ya da mücadele edecektir. Bazı kişi için stres yaratan bir durum bazıları için stres yaratmayabilir.
Sıcak hava ve nem gibi çevresel faktörler stresle birlikte aynı zamanda kişide psikolojik bir rahatsızlık varsa bunun şiddetini artırabilir. Sıcak havadan dolayı kalp atımının hızlanması, sık sık nefes alma gibi bedende oluşan değişimler panik bozukluğu yaşayan hastalar tarafından yanlış değerlendirilip panik atakları da tetikleyebilir. Depresyon yaşayan hastalarda ise stres ikiye katlanarak keyifsizlik ve mutsuzluk durumları artabilir.

Temizlik takıntısı olanlar sıcaklarda kendilerini daha kirli hisseder

Temizlik takıntısı olanlar aşırı sıcak ve nemli havalarda kendilerini daha fazla kirli hissedebilirler. Sıcak ve nemden dolayı terleme ve yapış yapış olmak temizlik takıntısı olan kişilerin kendilerini daha kirli hissetmesine neden olabilir.

Sıcak havalar saldırganlığa neden olur

Sıcaklarda uyku problemleri çok görüldüğünden yetersiz uyku; bitkinlik, yorgunluk ve sinirlilik durumlarını da beraberinde getirmektedir. Amerika'da sıcak havalarda daha fazla korna çalındığına dair çalışmalar mevcuttur. Özellikle tahammülsüzlük ve öfke durumları sıcaklarla beraber artmaktadır. Yapılan çalışmalarda sıcak havalarda suç oranlarının arttığına dair istatistik veriler de vardır. Yüksek sıcaklık doğrudan saldırganlığı yükseltir ve duyarlılığı artırarak bedeni ve zihni etkilemektedir.

Aşırı nem mutsuzluğu artırır

Özellikle nem arttıkça mutluluk, sevecenlik ve dinç olmak gibi kendimizi iyi hissetmemize neden olan duygularımız azalmaktadır. Yani tüm bunlar aşırı sıcak havalarda huzursuz, rahatsız, huysuz ve aksi hissedeceğimizi gösteren belirtilerdir.
En basiti aşırı sıcaklarla beraber dışarıdaki aktivitelerde azalma olacak bu bile hayal kırıklığı ve huzursuzluk yaratabilecektir. Aynı zamanda hareket kısıtlılığı ve fiziksel aktivite yoksunluğundan insanlar depresif bir duruma girebilirler.
Yüksek ısının risk almayı arttırdığı da bilinmektedir. Bu durumda kişiler düşünmeden hareket edip sağlıksız kararlar verebilmektedir.

Alışveriş çılgınlığı sıcaklarda artış gösterir

Yüksek ısının risk almayı arttırdığı da bilinmektedir. Bu durumda kişiler düşünmeden hareket edip sağlıksız kararlar verebilmektedir. Sıcak havaların gelmesiyle birlikte kişiler kendilerini daha coşkulu hissederler. Sıcak havalarda coşkulu hissetme ve risk almada artış gereksiz alışveriş yapılmasına sebep olabilir. Bu bilgiye dikkat ederek ihtiyaç listesi hazırlamak gereksiz yere fazla para harcanmasını önleyerek ikinci bir stres yaşanmasını da engelleyebilir.

Aşırı sıcaklar hafıza ve dikkat kaybına yol açar

Özellikle dikkat gerektiren işler için sıcaklığın artması olumsuz etki göstermektedir. Hafıza ile ilgili çalışmalarda uzmanlar 22 derecenin en uygun derece olduğunu belirtirler. 22 derecenin altında ya da çok üstünde olan hava durumlarında kişilerde hafıza ve dikkatin azalacağı belirtilmektedir.
Sıcaklarda tüm bu olumsuz psikolojik etkilerden uzaklaşmak için...
• Önemli kararlarınızı erteleyin.
• Aşırı stres durumunda öfke yaratacak ortamlardan uzaklaşın.
• Trafiğe çıkmadan psikolojik yönden kendinizi hazırlayın.
• Önemli işlerinizi serin ortamlarda gözden geçirin.
• Açık renkli kıyafetler tercih edin.
• Akşam serinliğinde fiziksel aktivite yapın

İlk aşkı beyin asla unutmuyor

Duygusal olarak yüklü bir bilgiyi hem öğrenmek, hem de yıllar sonra detaylarıyla hatırlamak çok kolay.

Yaşlılık hastalığı olarak bilinen unutkanlık, günümüzde hızlı yaşam temposu nedeniyle gençler de sık görülmeye başladı. Medical Park Bahçelievler Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gülten Özdemir unutkanlık hastalığıyla ilgili önemli bilgiler verdi...

Öğrenilen bilginin ne derece öğrenildiği, öğrenilen tecrübenin anlamlılığı, kişinin öğrenmeye ne ölçüde güdülendiği ve öğrenmeden sonraki yaşam koşulları; öğrenilenin bellekte tutulmasını etkiler.

Duygusal olarak yüklü bir bilginin ve anıların, öğrenmede ayrı bir yeri vardır; onu öğrenmek ve hatırlamak daha kolaydır. Örneğin; ilk aşkımızın hepimiz için farklı bir yeri vardır. Hepimiz, yıllar önce tanıdığımız o kızı ve ya erkeği ayrıntılarıyla hatırlayabiliriz. Ya da "17 Temmuz 1999'da Kocaeli-İstanbul depreminde ne yapıyordunuz?" diye sorulsa; hepimiz, o gün nerede ve kiminle olduğumuzu ve ne hissettiğimizi iyi hatırlarız.

ACI ANILARI İTİYORUZ

Bunun yanı sıra depresyon, uzun süreli kaygı ya da stres yaşadığımızda; hafıza becerilerimiz belirgin şekilde sekteye uğrar ve azalır. Acı veren anılar, bellekte saklı kalmasına rağmen istemli olarak bilinç dışına itilir.
Hepimiz yaşlandıkça biraz unutkanlık yaşamaya başlarız. Yaşın ilerlemesi; öğrenme ve hatırlama becerilerimizi yavaşlatır. Ama unutmanın boyutu kişisel farklılıklar gösterir.
TESTLE ANLAŞILIR
Unutkanlık kişinin günlük yaşamını kötü etkilemeye başlayıp diğer bilişsel işlevlerini olumsuz etkilerse; tüm bu durumu karşılayan 'bunama' terimi kullanılır.
İlk başta kişi, yeni bilgiyi öğrenmede ve onu dakikalardan daha uzun sürelerde akılda tutmada güçlük yaşar. Bu durum nöropsikiyatrik testlerle, objektif olarak saptanınca, hafif bilişsel bozukluk olarak kabul edilir.
Durum ilerledikçe; öğrenme yeteneği iyice bozulur ve kişi daha eski anılarını da hatırlama güçlüğü çeker. Kelimeleri bulmakta zorlanır, kelime dağarcığı azalır, tanıdık alet ve nesneleri kullanmakta ve zaman ile mekana bağlı kalmakta zorluk çeker. Sonunda yaşamları her alanda sekteye uğrar. Öğünlerini planlayamaz, ödemelerini yapamaz, telefon ve araba kullanamaz duruma gelir.

DEPRESYON VAR MI?

Kişi, saydığımız bu olumsuz durumların altında başka bir hastalığın olup olmadığını anlamak için mutlaka hekime başvurmalı ve araştırma yapılmalıdır.
Depresyon ya da guatr bezinin az çalışması yani tiroit hastalığında da unutkanlık sorununa sık rastlanır. Öte yandan kişinin Alzheimer olup olmadığı da araştırılmalıdır.
Unutkanlığın ne kadarının normal, ne zaman hastalık olduğunu, öznel ve nesnel hafıza testleriyle belirlemek mümkün.
Öznel değerlendirme; kendi hafıza becerilerimizi, yani kendimizle ilgili düşüncelerimizi değerlendiren bir testtir.
Nesnel hafıza testinin sonucu ise daha gerçekçidir. Öznel testin sonucu, kişinin kendi değerlendirmesi olduğu için daha kötü çıkabilir.

NESNEL HAFIZANIZ NE DURUMDA?

Aşağıdaki kelimeleri bir dakika boyunca ezberlemeye çalışın: Kütük, terzi, şemsiye, sucuk, gövde, yanak, orkestra, sosis, timsah, yargıç. Sonra kelimeleri kapatıp dikkatinizi dağıtacak başka işler yapın. 20 dakika sonra hatırlayabildiğiniz kadar kelimeyi yazmaya çalışın. Sekiz ve üstünde kelime hatırladıysanız; öğrenme güçlüğü çekmiyorsunuz demektir. Sonuç dört-sekiz arasında ise orta düzeyde sorun var demektir.
ÖZNEL HAFIZA TESTİ
TEST 1
Bunlar size ne sıklıkta sorun çıkarıyor?
1. İsimler
2. Yüzler
3. Buluşmalar
4. Eşyaların yerlerini unutmak
5. Gündelik ev işlerini yapmak
6. Mekanların istikameti
7. Az önce bakılan telefon numarasını unutmak
8. Sürekli kullanılan telefon numaralarını unutmak
9. İnsanların anlattıklarını unutmak
10. Bağlantıları kuramamak
11. Kişisel ayrıntıları unutmak
12. Kelimeleri unutmak
13. Alışverişte almak istenen şeyi unutmak
14. Bir sınava girmeyi unutmak
15. Bir şeye başlamak ama ne yaptığını unutmak
16. Konuşmada düşünce ağını kaybetmek
17. Topluma karşı konuşurken ne anlatacağını unutmak
TEST 2
Bir roman okurken okuduğunuzu hatırlamakta ne kadar sorun yaşarsınız?
Kitabı bitirdiğimde açılış bölümlerini hatırlama güçlüğü
Şimdi okuduğumdan üç ya da dört bölüm öncesini hatırlama güçlüğü
Okuduğumdan bir önceki bölümü hatırlama güçlüğü
Şimdi okuduğumdan önceki paragrafı hatırlama güçlüğü
Şimdi okuduğumdan önceki cümleyi hatırlama güçlüğü
SONUÇLAR:
Yukarıdaki testi yorumlamanız için sorulara verdiğiniz cevaplara belli puanlar vermeniz gerekiyor. Cevabınız 'Her zaman'sa, 1-2 (çok netseniz 2, biraz daha kararsızsanız 1 puan), 'Bazen' ise 3, 4 ya da 5, 'Mükemmel' ise 6-7 puan verin. Testin sonunda tüm numaraları toplayın. Eğer toplam sonuç 132 ya da üzerinde ise; o zaman öznel hafıza sorununuz yok demektir. 66-132 arasında ise orta düzeyde bir hafıza sorunu söz konusudur. 66'nın altında ise daha büyük hafıza sorunlarınız var demektir.

Neden yalan söyleriz

Yaşımız, maaşımız hatta çocuklarımızla igli yalanlar söyleriz peki neden?

1- Gerçek kilomuz

Kadınlar kilolarını başkalarına özellikle kendilerinden zayıf bir kadına söylerken mutlaka azaltıyor.
Neden yalan söyleriz: Vücutlarımızın nasıl görünmesi gerektiğine dair bazı kalıpların olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Zayıflık kabul edilir tek vücut tipi. Biz de zayıf olmasak da kendimizi iyi hissetmek için kilomuzu olduğundan daha az söylüyoruz, her ne kadar karşımızdaki inanmasa bile.

2- Ne sıklıkta spor yaptığımız

Kadınlar, yaptıkları sporla ilgili olarak önce kendilerini, arkadaşlarını hatta doktorlarını yeterince spor yaptığınza ikna edebilir.
Neden yalan söyleriz: İnsan doğası gereği takdir edilmek ister. Doktora bile yalan söylemenin altında yatan neden para ödeyip uzman görüşü alırız ancak gerçeklerden kaçarız. Bunun yerine doğru söyleyip önerileri uygulamalıyız.

3- Gerçek yaşımız

Olduğundan daha genç görünmeyi kim istemez. Kadınlar sıklıkla oldukları yaşı değil olmak istedikleri yaşı söyler.
Neden yalan söyleriz: Yaşlanmak insanların kabul edemediği bir şeydir. Özellikle kadınlar bunu kabul edemez. Oysa yaşlanmak bize eskisinden daha rahat olma şansı verir.

4- Giysi bedenimiz

Kadınlar hastalık, stres, çocuk sahibi olma gibi nedenlerlerle kilo alır ve büyük beden kıyafetler giymeye başlayabilir. Bu durumda hala eski bedenini söyler.
Neden yalan söyleriz: Kadınlar arasında daha zayıf görünme konusunda yarış vardır. Daha küçük beden giyen bir arkadaşımızla aynı olmak isteriz. Zayıflamak için çaba sarfetmiyorsak, ettiğimizi kabul edip kıyafet bedenimizi ufak söyleriz. Gerçeği sadece mağazada kıyafet denerken kabul ederiz.

5- Çocuklarımızın yetenekleri

Kadınlar çocuklarını biraz gözlerinde büyütürler. Yapamadıkları veya yaptıkları şeyleri abartarak anlatabilirler.
Neden yalan söyleriz: İnsanların kötü anne baba olduğumuzu düşünmeklerini istemeyiz. Ayrıca, diğer insanların da onları sevmelerini isteriz. Ancak yalan söylemek çocuğumuzun özgüvenini artırmaz onu başarısız olmasına neden olur.

8- Finansal durumumuz

Günümüzde para eşittir başarı. Çoğu insan açıkça ne kadar kazandığını söylemez. Bunun nedeni başarılarıyla karşılaştırılmasını önlemektir. Bu yüzden kadınların çoğu gelirleri hakkında yalan söyler.
Neden yalan söyleriz: Kazandığımızdan çok fazla harcayabiliriz. Bu durumda diğer kadınların yüksekten uçtuğumuzu düşünmesini istemeyiz. Ancak aşırı harcamayı alışkanlık edinmemiz onların sorunu değil bizim önemli bir sorunumuz olarak karşımıza çıkacağından bu konuda dikkatli davranmak gerekir.

9- Aldığımız şeyin fiyatı

Bazı şeylere aşırı para verdiğimizin düşünülmesini istemeyiz. Özellikle öbür ay büyük bir ödememiz varsa. Kadınlardan çoğu aldıkları ayakkabı, elbise veya aksesuarların fiyatı konusunda partnerine yalan söylüyor.
Neden yalan söyleriz: Aşırı harcamalar sizi mutlu mu ediyor? Eğer sık sık ne kadar harcadığınızı veya aldığınızı saklama gereği duyuyorsanız dikkat etmelisiniz. İyi hissetmek için para harcamaktan daha sağlıklı bir başka yol bulmalısınız.

10- Anne olmaktan mutluyuz

Annelik inanılmaz eğlenceli ve keyifli olabiliyor. Her zaman bu kadar iyi zamanlar olmayabilir ancak anneler her zaman bu durumdan memnun gibi görünürler.
Neden yalan söyleriz: Anne olmanın bazı yönlerinden memnun olmadığınızı söylemek zor olabilir. Ancak eğer arkadaşlarınız veya terapistiniz ile konuşma cesareti bulursak, daha iyi destek alabiliriz

Enerji dolu bir hayatın 10 sırrı

Çevrenizde gördüğünüz enerjik insanların acaba özel bir sırrı mı var?

Beslenme düzeni, hayat tarzı ya da uyku saatlerinizde yapacağınız ufak değişiklikler çok daha enerjik olmanızı sağlayabiliyor. International Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. A. Kerim Çıkım, kendinizi zinde hissetmenizi sağlayacak özel öneriler veriyor. "Her şeyin başı sağlık. Sağlık ise kendinize iyi bakmanız ile mümkün olur. Siz önce bedeninize iyi bakın ki o da size sorunlar çıkarmasın."


1- Düzenli uyuyun

Sekiz saat uyumaya çalışın ve uyku saatlerinizi doğru planlayın. Mümkün olduğu kadar geceyi uykuda, gündüzü ise uyanık olarak geçirin. Unutmayın, güne erken başladığınızda enerjik olmanızı sağlayan hormonlarınız sağlıklı çalışıyor ve performansınız artıyor. Gece karanlıkta uyuyup, gündüz aydınlıkta ayakta olursanız hormonlarınızın sirkadien ritmi (uyku-uyanıklık düzenine göre salgılanma durumu) sağlıklı çalışıyor.
Sabahları uyanmakta zorluk çekiyor, bütün gün halsizlik yaşıyorsanız tiroid hastalıkları açısından doktorunuza görünün.

2-Dengeli beslenin

Kahvaltı günün en önemli öğünü. Güne aç karınla başlamayın. Doktorunuzun kısıtladığı özel bir diyetiniz yok ise domates-salatalık-biber, peynir-zeytin, açık çay-süt, iki dilim ekmek ile vucüdunuzun yakıtını sabahtan doldurun ki gününüz verimli geçsin. Öğle ve akşam yemeklerinde aşırıya kaçmadan, protein-yağ-karbonhidrat dengesini koruyarak yemeklerinizi seçin.
Son zamanlarda popüler olan sadece proteinli gıdaların tüketildiği tek tip beslenme yöntemi kısa vadede kilo vermenizi sağlayabiliyor. Ancak ileride birçok hastalığın oluşmasına neden olabiliyor. Unutmayın, kilo vermenin yolu dengeli beslenme ve spordan geçiyor.

3-Ara öğün yapın

Üç ana öğün atlamadan, aşırıya kaçmadan yediniz, ama birkaç saat sonra açıktınız. Karnınız gurulduyor, ne yesem diye düşünüyorsunuz. Ara öğün zamanı... Az yağlı veya yağsız süt-yoğurt, yağda kavrulmamış kuruyemiş, 1 porsiyon meyve ya da diyet galeta tercih edebilirsiniz.
Yemeklerden sonra çabuk acıkıyor, tatlı yeme ihtiyacı hissediyor, bir de gece uykudan tatlı yeme krizi ile kalkıyorsanız hipoglisemi atağı geçiriyor olabilirsiniz. En kısa zamanda doktorunuza bilgi verin.

4- Daha fazla su tüketin

Vücudumuzun yüzde 60'ını su oluşturuyor. Su hayat demek. Günlük en az 2 lt su içmeye çalışın (çay-kahve-çorba hariç). İdrar rengi berrak ise yeterli içiyorsunuzdur. Koyu ise ha gayret biraz daha için...
Çok su içip az idrar yapıyor, az su içip çok idrar yapıyorsanız böbrek hastalıları belirtileri olabilir, doktorunuza görünmenizde fayda var...

5-Tuz ve şekeri hayatınızdan çıkarın

Tuzun fazlası tansiyon yükselmesine, şekerin fazlası ise kilo alımına ve kan şekerinin yükselmesine sebep verir. Sofranızda tuzluk olmasın ve şeker daha az kullanmaya çalışın. Unutmayın ki vucüd ihtiyacı olan tuz ve şekeri doğal besinlerden zaten alıyor. Kaygı duymanıza gerek yok.
*Normalden daha çok tuz yemek ihtiyacı duyuyorsanız böbrek hastalığı veya tansiyon düşüklüğü belirtisi olabilir. Şekere doymuyor iseniz diyabet hastalığı belitileri olabilir, dokturuna gidiniz...

6-Sigara-Alkol kullanmayın

Herkesin bildiği gibi sigara ve alkol, enerjik bir yaşamın en önemli düşmanları arasında yer alıyor. Zinde bir hayatınız olmasını istiyorsanız bu ikiliden uzak durun. Akciğer kanseri yaptığı kanıtlanan sigara ve siroz başta olmak üzere birçok hastalığa neden olan alkol en büyük düşmanınız olsun.
Sigara ve alkolü bırakmakta zorlanıyor, daha önce bırakmayı deneyip başarısız oldunuz ise yardımınıza hazır kurum ve kuruluşlar olduğunu unutmayın.

7-Spor yapın

Yaş ilerledikçe metabolizmanız yavaşlıyor. Yediklerinizi enerjiye çeviremiyor ve kilo almaya başlıyorsunuz. Sonrasında ise vücut şekliniz değişiyor; göbek ve basende şekil bozuklukları yaşanıyor. Bu durumu engellemenin en önemli kuralı ise, spor. Spor ile formda kalabilirsiniz. Haftada en az 3 gün minimum 30 dakika tempolu bir şekilde yürümeniz gerekiyor. Ancak bu yürüyüşün çarşıda dolaşır gibi değil, terleyecek ve kalp hızını arttıracak bir şekilde olması şart.
Spora başlamadan önce egzersiz tolerans kapasiteniz için doktara görünüp ' spor yapabilir ' onayını almanız sağlığınız açısından önemli.

8-Check-Up yaptırın

Kaderden kaçınılmaz ama herşey de kader değil. Önceden önlenebilecek hastalıkları, tedbir alınarak atlatılacak hastalıkları yaşamak bir yerde eksik olduğunu gösteriyor. Hastalıkların bir bölümünü check – up ile erken bir dönemde teşhis edebilirsiniz. Çok değil yılda bir defa vakit ayırıp check – up yaptırın. Bu şekilde birçok hastalığın önüne geçebilirsiniz.
Yaşa uygun check-up programları ile erken tanı-tedavi şansını değerlendirin.

9-Hobileriniz olsun

Hep çalışmak, hep diyet ve spor yapmak sağlınızı iyileştirse de ruhunuzu iyileştirmeye yetmiyor. Kendizinize vakit ayırıp hoşunuza giden etkinlikleri yapmalısınız. Herkes sanatçı olmayabilir, resim-müzik-el işleri yapamayabilirsiniz. Bazen bir bankta oturup etrafı seyretmek, tabiyatı dinlemek bile ruhunuza huzur verir...
İçinizdeki cevheri keşfetmek için birçok kurslar mevcut. Bu kurslara gidebilirsiniz...

10-Tatil yapın

Günlük rutin işler, hep aynı yemekler, yürü yürü bitmeyen yollar. Sizin tatil yapma zamanınız gelmiş. Tatil, kafanızı meşgul eden sıkıntılardan kurtulmanın en güzel yolu. Tatilde diyette ufak kaçamaklara müsade. Sigara-alkol olmasın ama... Hadi biraz da dinlenip sporu aksatabilirsiniz. Dönüşte aynı tempo sizi bekliyor, unutmayın...
Uzun tatil yerine kış ve yaz aylarında kısa kısa tatiller sizi daha çok rahatlatabilir

Geçmeyen ağrı depresyon sebebi

Uzun süreli kronik ağrılar, hem yaşlı hem de genç hastaları kısır döngü içinde depresyona sokabilir.

Ağrı, doktora başvurunun en sık nedenlerinden biri. Adeta bir alarm görevi olan akut ağrı, kişiyi hasardan ve hastalıktan haberdar eder, tıbbi yardım almaya zorlayarak iyileşme sürecine katkıda bulunur, hatta erken teşhis sağlar. Organizmada hiçbir görevi olmayan kronik ağrı ise organik bir lezyon olsun veya olmasın doku-sinir biyolojisini değiştirmekte, fiziksel ve duygusal bozukluğa neden olarak ve iş yapabilirliği engelleyerek yaşam kalitesini düşürmekte, yaşam kalitesini düşürmektedir.
Kronik ağrının tedavisi hekimi de zorlamakta ve özellikle organize olmayan tedavi çabaları hastane kullanımını artırarak sosyo- ekonomik yük getirmektedir. Kronik ağrıların, fiziksel ve duygusal bozukluğa neden olup kişinin yaşam kalitesini düşürmesinin diğer boyutunu da Algoloji Uzmanı Doç. Dr. Kader Keskinbora şöyle açıklıyor:'Uzun süreli kronik ağrılar, hem yaşlı hem de genç hastaları kısır döngü içinde depresyona sokabilir. Hem depresyon ağrıya hem de ağrı depresyona yol açabilmektedir. Bu nedenle herhangi bir yerinizde 2 aydan uzun süren kronik ağrınız varsa depresyon kısır döngüsü içine girmemek için bir ağrı uzmanı tarafından değerlendirilmeniz önemlidir'.

Herkes Bel ve Baş Ağrısından Şikayetçi!

Ağrı kliniklerine başvuran hastaların yüzde 40'ı kanser ağrısından, yüzde 60'ı ise kronik kanser dışı ağrıdan yakınmaktadırlar. Kronik kanser dışı ağrıdan yakınanların büyük bir çoğunluğu ise bel ağrısı ve baş ağrısıdır. Bel ağrılarının en sık nedenleri arasında bel fıtığı ve kireçlenme gelmektedir. Bel fıtığı nedeniyle belden başlayan ve bacağa vuran ağrı şikayeti olan hastalar beyin cerrahı tarafından değerlendirildiğinde eğer bel cerrahisi önerilmiyorsa ağrı uzmanınına yönlendirilirler. Bel fıtığına bağlı sıkışan sinir üzerine uyguladığımız radyofrekans akım tedavisi ile hastalar en az 2 yıl boyunca ağrısız kalarak günlük yaşam kalitelerini arttırabilmektedirler.

Migren Pili'yle Baş Ağrılarına Elveda

Baş ağrıları ise gerilim tipinden migren ağrısına kadar geniş yelpazede yer alır. Çeşitli ağrı kesici ilaç tedavilerinden girişimsel ağrı tedavisi denilen iğne tedavilerine kadar hastalar baş ağrılarından kurtulabilmektedir. Toplumda çok sık karşılaşılan migren tedavisinde ise yeni bir tedavi yöntemi olan 'ağrı pili' uygulaması FDA onayı alarak başağrısı tedavi kılavuzlarına girmiştir. Başın ense kısmında migren ağrısında sorumlu sinir üzerine bir elektrod yerleştirilir ve bu elektrodun ucu yine cilt altına yerleştirilen pil yani jeneratöre bağlanır. Türkiye' de de uygulamaya başladığımız bu tedavi yöntemi ile hastalar yaşamları boyunca bu pille baş ağrılarını kendi kontrollerinde azaltabilmektedir.

Stres Varsa Ağrı Şiddetleniyor

Kronik ağrı yani uzun süreli inatçı ağrı, herhangi bir hastalığa bağlı olsun veya olmasın, fiziksel ve duygusal bozukluğa neden olarak yaşam kalitesini düşürmekte, iş yapabilirliği engelleyerek fonksiyonu bozmaktadır. Bu nedenle hem yaşlı hem de genç ağrılı hastada bu inatçı ağrının yarattığı kısır döngü ile depresyon görülebilmektedir. Ayrıca hassas yapılı ve strese maruz kişilerde de vücudun ağrıyı azaltan sistemi de zayıfladığından bu hastalar hafif ağrı yakınmasını daha şiddetli hissedilebilmektedirler. Duygusal açıdan kendimizi iyi hissettiğimizde baş ağrımız olduğunda adeta geçiştirmeye çalışırken, gergin ve üzüntülü olduğumuzda ise aynı baş ağrısının dayanılmaz hissedilmesi bu durumu açıklayan iyi bir örnektir. Yani hem depresyon ağrıya hem de ağrı depresyona yol açabilmektedir.

Kronik inatçı ağrılar nedensiz olabilir mi?

İlk medeniyetlerde bir büyü, bela, şeytan, kötü ruh olarak yorumlanan kronik ağrının neden ve nasıl oluştuğu, sinir fizyolojisindeki son 20-30 yıldaki ilerlemelerle gizemi biraz olsun aralanmasına rağmen günümüze değin halen tam anlamıyla anlaşılmış değildir. Sadece kronik ağrının oluşması değil, ağrı hassasiyeti, ağrıya yatkınlık, etkili olduğunu bildiğimiz bazı tedavilerin etki mekanizmaları ve tedavilere verilen cevabın herkeste farklı olması gibi temel katogorilerde de anlayamadıklarımız bulunmaktadır. Bu belirsizlik bugün için artık biraz olsun çözülerek 'genetik yatkınlığın' kronik ağrıda önemli pay sahibi olduğu bilinmektedir. Ayrıca duyu sistemindeki patolojik değişimlerin bağışıklık sistemi tarafından düzenlendiği ve bu iki sistem arasında karşılıklı etkileşmenin olduğu bilinmektedir. Ağrı oluşumunda genetik yatkınlık ve bağışıklık sistemi gibi şifreler çözülmesine rağmen, ağrılı kişinin beyninde ne olup bittiği hakkında bilgimiz sınırlıdır. Son yıllarda ağrı alanında yapılan tüm çalışmalar ağrı oluşumunda beynin rolü üzerine yoğunlaşmıştır. Çivili tahtanın üzerinde yürüyebilen Hintli insanların ağrılarını beyinleri ile kontrol ettiği gerçeğini de akılda tutmak gerekecektir.

Aşırı terleme depresyona sürüklüyor

Hem özel hem de sosyal hayatta birçok soruna neden olan aşırı terleme, tedavi edilmediğinde hayatı kabusa çevirebilir.

Aşırı terlemenin sosyal ve ruhsal yönden hayatın her alanında ciddi sorunlara neden olabileceğini belirten Göğüs Cerrahisi Uzmanı Dr. Oryal Erdik, obezite ve guatr gibi pek çok hastalığın da neden olabileceği aşırı terlemede kalıcı çözümün ameliyat olduğu görüşünde. "Tecrübeli bir göğüs cerrahının yapacağı aşırı terleme ameliyatıyla, sosyal hayata yeniden dönebilir, gönül rahatlığıyla insanlarla tokalaşabilirsiniz!" diyen Dr. Erdik, günlük hayatı olumsuz etkileyecek boyuttaki aşırı terlemenin genellikle eller, koltuk altları, yüz ve ayaklarda olduğunu belirtti.

KİŞİ KENDİNİ DIŞ DÜNYADAN SOYUTLUYOR

Aşırı terlemenin sosyal hayatı kısıtlayan bir hastalık olduğunu belirten Dr. Erdik, tedavi edilmediğinde sorunun kişiyi depresyona sürükleyebileceği konusunda uyardı. Dr. Erdik, "Bizim özellikle rahatsızlık olarak yorumladığımız hastalarda; terleme, 'ısı düzenleyici' faktör olmaktan çıkıyor ve aşırı terlemeye dönüşüyor. Aşırı terleme insanı utandırır, saklanma ihtiyacı oluşturur. Diğer insanlardan uzaklaştırır. Karşı cinsle yan yana gelmek, toplum içine çıkmak istemezler. Kişi kendini dış dünyadan soyutlar, eve kapanır ve hatta depresyona girebilir. Hasta, 'kimse ile tokalaşamıyorum, günde 3-4 defa çamaşır değiştiriyorum, toplum içine çıkamıyorum' gibi şikayetlerle bize başvuruyor. Kişi eğer bu durumdaysa tıbbi destek gündeme gelir. Ruhsal ve bedensel sağlığa darbe vuran bu rahatsızlık için mutlaka tıbbi yardım alınmalıdır" ifadesini kullandı.

OBEZİTE AŞIRI TERLEME NEDENİ

Guatr, obezite, bazı metabolik hastalıklar ve bunların tedavisi için kullanılan bazı ilaçlar, sempatik sinirlerdeki aktiviteyi arttırarak aşırı terlemeye neden olabilir. Dr. Erdik, özellikle heyecanlı kişilerde, genç ve orta yaş grubunda daha fazla görülen aşırı terleme hastalığında botoks, iyontoferez gibi tedavi yöntemleri için "Bu yöntemlerle el, ayak, koltuk altı, sırt ve yüz kısmındaki aşırı terleme sorununu tamamen çözülemez, geçici süre azaltabilir. Ayrıca bu tedavilerin kısa ve orta vadede tekrarlanması gerekmektedir" dedi.

CERRAHİ MÜDAHELE NASIL YAPILIR?

Aşırı terleme bozukluğunun tedavisinde geçerli olan en etkili ve kesin tedavi şekli cerrahi uygulama olduğunu söyleyen Dr. Erdik şöyle konuştu: "Ancak bu şekilde; sempatik sinir bütünlüğünün belli seviyelerde bozulması nedeniyle vücut bölgelerinde oluşan aşırı terlemenin, normal terleme düzeyine indirilmesi söz konusudur. Cerrahi tedavi yöntemleri, bu konuda deneyimi olan göğüs cerrahisi uzmanları tarafından uygulanmalı. Eğer el, koltuk altı ve sırt etkilenmiş ise; genel anestezi ile göğüs yan duvarına bir veya iki adet yarım santimlik kesiler yapılır. Bu kesilerden girilerek, özel aletler ve teknikler yardımıyla, sempatik sinirin bu bölge için olan aşırı etkisi ortadan kaldırılır. Kapalı ameliyat teknikleri (endoskopik sempatektomi) kullanılarak, kolaylıkla ve sorunsuz gerçekleştirilen operasyon 20-30 dakika sürmektedir. Ameliyattan göğüs dreni takılı olarak çıkan hasta, ertesi gün dreni alındıktan sonra taburcu edilmekte ve bundan sonra aynı gün günlük aktivitelerini rahatlıkla yapabilmektedir. Tek taraflı yapılan bu işlemin, daha sonra diğer taraf için de tekrarlanması en doğru ve geçerli olanıdır."

Depresyondaki kişiye yardım etmenin 3 kuralı

‘Çağımızın hastalığı’ olarak bilinen depresyon, tüm dünyada ve Türkiye’de en sık görülen hastalıklardan biri.

Depresyon, tek bir nedene bağlı olarak ortaya çıkmayan, birçok faktörün etkili olduğu bir hastalık. 'Her şeyde başarısız oluyorum, yetersiz biriyim' gibi kalıplaşmış düşünce ve şemalar kişide karamsarlık, çaresizlik duygularını uyandırıyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi'nden Uzman Klinik Psikolog Elçin Orhan, depresyondaki kişiye yardım etmenin başlıca 3 kuralını şöyle açıklıyor:
1-Depresyondaki kişiye yardımcı olmayan çalışın. Ancak ona sorunlarını anlattığı zaman "Kafana takma" diyerek bunu yapmayın. Çünkü bunu söylemeniz onda, sorununu ciddiye almadığınız hissi uyandırabilir.
2-Sorunlarından dolayı onu yargılamayın, anlamaya çalışın.
3- Depresyonu geçer diye bekleyip, sorunu ertelemeyin.
AKRABADA DEPRESYON OLMASI RİSKİ İKİ KAT ARTIRIYOR
Depresyon, günlük hayatta karşımıza çıkan çatışmalar, kayıplar, yaşanan olumsuz olaylar sonucunda bireyin çevresi ve kendisiyle ilgili algılamalarında ve değerlendirmelerinde çarpıtmaların ve yanlışlıkların oluşmasına, kişinin kendisini yetersiz ve başarısız hissetmesine neden oluyor. Depresyonun genetikle ilişkisinin bulunduğunu vurgulayan Klinik Psikolog Elçin Orhan, "Depresyonun kişinin akrabaları arasında görülmesi, genel toplumla kıyaslandığında iki kat daha fazla oluyor. Ayrıca depresyon bedensel hastalıklar ile beraber görülebileceği gibi, bedensel bazı hastalıklar da depresyona yol açabiliyor" diyor.

Depresyon hakkında merak edilen ve sık sorulan soruları yanıtlayan Klinik Psikolog Elçin Orhan, bu konuda şu bilgileri veriyor:
DEPRESYONUN BAŞLICA BELİRTİLERİ NELER?
Bir kişiye depresyon tanısı konulabilmesi için bir temel belirti olmak üzere en az beş belirtinin bulunması ve bu belirtilerin her gün, en az iki hafta devam etmesi gerekiyor. Depresyonun sık belirtilerinin dışında bir kişide çoğunlukla kaygı artışı sonucu mide bulantısı, sıcak ve soğuk basması, terleme de olabilir. Hastalığın en sık görülen belirtilerini şöyle sıralamak mümkündür:
- Enerji kaybı.
- Aktivitelere ve yaşama karşı ilginin azalması.
- Üzüntü.
- İştah ve kilo kaybı ortaya çıkması (Bazı kişilerde iştah artışı veya çok yeme ortaya çıkabiliyor).
- Konsantrasyon bozukluğu.
- Ümitsizlik duyguları.
- Bedensel şikayetler.
- İntihar düşünceleri.
DEPRESYONDA KİŞİ GÜNLÜK HAYATINDA NELERİ YAPAMAZ HALE GELİRSE TEDAVİ EDİLMESİ GEREKİYOR?
- En az iki hafta süre ile hayattan eskisi kadar zevk alamamak.
- Uyku bozukluğu.
- Unutkanlık.
- Gerginlik.
- Ağlama.
- İştahsızlık bazen iştah artışı.
- Ölüm düşüncelerinin varlığı.
- Kaygılı düşüncelerin artması.
- Yaşam kalitesinin düşmesi.
- Üretkenliği azalması.
- Kişinin ailesi ve çevresiyle olan ilişkilerinin bozulması.
- Bedensel yakınmaların artması. Yani mide bulantısı, ağrı, ateş basması gibi durumlarda tedavi edilmelidir. Depresyon tedavisi olan bir rahatsızlıktır.
DEPRESYONDAKİ BİR KİŞİYE NASIL YARDIM ETMELİ?
Depresyondaki kişi çoğu zaman çevresindekiler tarafından anlaşılamıyor. Yorgun, bitkin olduğundan, hiçbir şeye karşı ilgi duymadığından çevresindekiler tarafından 'tembellik' ile suçlanabiliyor. Oysa depresyon irade sorunu değil. Tamamen hastalığın yarattığı bir durum. Bu durumdaki kişilere karşı daha dikkatli ve özenli davranmak gerekiyor. 'Bir şeyin yok, kafana takma' gibi cümleler kullanıldığında depresyondaki kişiler anlaşılmadıklarını düşünerek iyice içlerine kapanabiliyorlar. Hastanın yakınında olanların hastaya bir şey telkin etmeden onu nötr bir şekilde anlamaya, değerlendirmeye çalışması çok önemli. Yargılamadan, üzmeden konuşulmalı ve 'Bir şeyin yok' sözünü asla kullanmamalı. Eğer tedavi görüyorsa, mutlaka tedavi alması yönünde desteklemeliler. Eğer tedavi görmüyorsa, bir uzmandan yardım alması için cesaret vermeliler...
DEPRESYONDAKİ KİŞİYE SÖYLENMEMESİ GEREKEN SÖZLER, YAPILMAMASI GEREKEN BAŞLICA DAVRANIŞLAR NELERDİR?
Depresyondaki bir kişiye yanlış bir şey söylemek kişinin kendini daha kötü hissetmesine neden olabiliyor. 'Birçok insan senden daha kötü durumda, kendin için üzülmeyi bırak, bu senin suçun' gibi cümleler ciddi sorunlara yol açabiliyor. Kişi depresyona girmeyi kendisi seçmez.
İNSANIN DEPRESYONDAN KAÇMASI, PROFESYONEL YARDIM ALMAMASI NE GİBİ SONUÇLARA YOL AÇABİLİYOR?
Depresyon sorunu olmasına rağmen tedavi görmeyenlerde ölüm ya da sakatlık sonuçlanacak olaylar yaşanabiliyor. Araştırmalar, bu olayların yüzde 15'e varan bir orana kadar çıktığını gösteriyor. Tedavi edilmeyen bir depresyon atağı ortalama 10 ay sürüyor. Tedavi edilmediği takdirde depresyonun şiddeti artabiliyor, kronikleşebiliyor ya da intihar ile sonuçlanabiliyor. Belirtilerin erken fark edilmesi uygun bir biçimde tedavi edilmesi sonucunda major depresyonun oluşması engellenebiliyor.
BİR DEFA DEPRESYON GEÇİREN BİR İNSAN, TEKRAR GEÇİREBİLİR Mİ? TEKRAR GEÇİRDİĞİNDE SONUÇLARI DAHA MI AĞIR OLUR?
Depresyonun tekrarlama riski var. Tam ve düzenli bir tedavi ile kimi hastada tekrarlamaz, kimisinde tedavi gerektirmeyecek düzeyde, kimi hasta da ise tedavi gerektirecek düzeyde tekrarlar olabiliyor. Biyolojik yatkınlık, yoğun stres altında olan hastalarda depresyon tekrarlama eğilimine giriyor. İlaç tedavisi ile beraber eş zamanlı psikoterapi tekrarları azaltıyor. Depresyon yaygın bir tıbbi hastalık. Ancak her üzüntü depresyon değil. depresyonla üzüntüyü birbirine karıştırmamak gerekiyor. Depresyon tedavi edilmediğinde, şiddeti artıyor.
DEPRESYON ALZHEİMER YA DA PARKİNSON GİBİ, BEYNİN BAZI BÖLGELERİNDEKİ SORUNLARDAN MI KAYNAKLANIYOR? YOKSA HORMON SEVİYELERİNDEKİ SORUNLARDAN MI? DEPRESYONLA İLGİLİ YENİ ARAŞTIRMALAR, YENİ BULGULAR VAR MI?
Beyin birçok sinyal ileticiler yani nörotransmitter salgılıyor. Geçtiğimiz yıllar boyunca araştırmacılar nörotransmitterlerin duygudurum bozukluklarındaki rolünü anlamaya çalıştılar. En çok çalışan iki nörotransmitter, norepinefrin ve serotonindir. Araştırmalar, düşük seviye norepinefrinin depresyona, yüksek düzeyin ise maniye yol açtığını öne sürmekte. Serotonin düzeyindeki değişimin ruh halini etkilediği düşünülür. Yine düşük seviyedeki serotoninin depresyona neden olduğunu söyleniyor. Bilim adamları depresyon konusunda fiziksel bulgular elde etme çabasındalar. Beyinde kimi bölgeler üzerinde yapılan araştırmalara göre ise depresyon anında beyin hücrelerinin form değiştirildiği tespit edildi. Depresyondaki hastalarda beynin hipokampus alanında bazı değişimlerin gözlendiği, depresyon sonrasında ise tüm değerlerin eskisi gibi normalleştiği iddia ediliyor.

Gül suyundan hafızayı güçlendiren etki

Gül ve gül suyunun faydaları azımsanamayacak kadar fazla..

Okul ve iş yaşamında güçlü hafızanın etkisi başarıyı tetikleyen en önemli unsur şüphesiz. Nöropsikiyatri Uzmanı Mehmet Yavuz, yüzyıllardır araştırma konusu olan hafızayı güçlendirmenin yeni formülünü anlatıyor.
Hafıza sorunlarını gidermek ve optimal bellek gücüne sahip olabilmek için bir çok yol var; bellek yardımcıları (not defteri veya ajanda, avuç içi bilgisayar, ses kaydedici vb) kullanma, görsel imajlardan yararlanma, düzenli spor aktiviteleri (en azından düzenli yürüme), elektronik sistemlerden uzak durma, düzenli beslenme, mineral ve vitamin takviyesi, zararlı alışkanlıklardan (sigara, alkol, uyuşturucu) kaçınma ve düzenli uyku alışkanlıkları bunlardan en önemlileridir. Ancak sağlıklı ve düzenli uyku, hafızanın işlenmesi ve uzun süreli kayıtlanması açısından çok önemlidir. Son yıllarda yapılan bir araştırmalara göre, yatak odasında gül bulundurmanın öğrenilen bilgilerin belleğe yerleştirilmesini şaşılacak derecede olumlu etkilediğini beliren Dr. Mehmet Yavuz, kısa süreli gül kokladıktan sonra bile, belleğin güçlendiğini ve unutkanlığın önlendiğini ifade ediyor.
Dünyada pek çok araştırmanın da buna destek verdiğini belirten Mehmet Yavuz, uyku esnasında gül kokusu altında olmanın, yeni alınan bilgileri daha güçlü bir şekilde kayıtlanacağını ifade ediyor.
Bu bilimsel araştırmadan yola çıkarak, unutkanlık sorunu olanların ya da hafızasını daha güçlü hale getirmek isteyenlerin yatak odalarında bir vazo gül bulundurmalarını tavsiye eden Dr. Yavuz: "Sabah uyanıldığında gül suyu ile ferahlamak ya da gün içinde gül kokusu veya gül suyu kullanmak hafızanızı güçlü kılabilir ve unutkanlığı yenmenizi sağlayabilir" diyerek gül suyunu gün içinde kullanmanın önemini vurguluyor.

Gül ve gül suyunun bilinen diğer faydaları

Yıllar boyunca pek çok amaç için kullanılan gül suyunun faydaları azımsanamayacak kadar fazla... Cilt temizliği için durulama ardından tonik yerine sıkça kullanılan doğal gül suyu, yaralara ve aşırı sıcak ve soğuk çatlamış el, ayak, dudak ve cilt içinde etkili olabiliyor. Gül bitkisinin tedavi edici doğal yapısından dolayı antiseptik ve yatıştırıcı özellikleri de vardır. Bu nedenle cilt ve saç bakım ürünlerinde sıkça kullanılır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

dikkatinizi çekebilir :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...